İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu (SHMYO) tarafından gerçekleştirilen “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Organ Bağışında Farkındalık Sempozyumu”na uzman isimler katılım sağladı. İGÜ Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin ve SHMYO Müdürü Prof. Dr. Mustafa Nizamlıoğlu’nun açılış konuşmaları ile başlayan etkinlikte; Organ Bağışı, Organ ve Doku Nakil Süreci, Naklin İki Yüzü, Organ ve Doku Naklinin Hukuki Yönü, Organ Bağışı ve Naklinin Manevi Yönü ve Ülkemizde Kök Hücre Bağışı başlıklı konular hakkında önemli bilgiler verildi.
“Ülkemizde bağış oranı çok düşük”
Organ bağışçısı nasıl olunabileceği ile ilgili bilgiler veren İstanbul Organ ve Doku Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi, Organ Nakil Koordinatörü Işıl Baydoğan, “İstanbul Bölge Koordinasyon Merkezi verilerine göre 2015-2023 yılları arasında Türkiye’deki bağış oranımız 114 bin. Yani 21 milyonluk bir nüfusu içeriyor. Gördüğünüz gibi, ülkemizde bağış oranı çok düşük. Bütün organlar bağışlanabiliyor. Canlıdan nakiller, kişinin 4. Dereceden akrabalarına kadar yapılabiliyor. Kadavradan da, beyin ölümü gerçekleşen hastalardan yapılmakta. Biz, hastane şartlarımız ve cerrahlarımız olarak dünyada çok iyi bir düzeydeyiz. Fakat ülkemizdeki bağışların yani nakillerin yüzde 80’i canlıdan, yüzde 20’si kadavradan oluyor. Biz ülke olarak canlılarımıza kıyabiliyoruz fakat ölülerimize kıyamıyoruz. Bu yüzden dünyada 5. sıradayız ama bunların yüzde 80’i canlıdan nakillerle gerçekleşiyor.” dedi.
Akciğer nakil hastası Aygün Mengelli ve aynı zamanda Bir Nakil Hikâyesi kitabının yazarı Faziylet Sönmez, Naklin İki Yüzü başlıklı konuşmalarını gerçekleştirerek yaşadıkları süreci anlattılar.
“İnsan öldürerek organ alınması gibi bir durum ne Türkiye’de ne de dünyada yok”
Organ ve Doku Naklinin Hukuki Yönü ile ilgili bilgilendirmelerde bulunan Tıp Hukuku Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Dr. h.c. Hakan Hakeri, “Bizim kanunumuz diyor ki, bir kişi yaşarken organlarını bağışlamışsa, vefat ettikten sonra organını almak için ailesine sormak zorunda değilsin fakat hekimler soruyor ve aile vermezse almıyor ama kanun ‘al’ diyor.” şeklinde ifade etti. Dünyada ve Türkiye’de, organ mafyasıyla ilgili çok yanlış algılar olduğunu belirten Hakeri, “Organ mafyası olayını çok duyuyoruz tıp alanında, başka bir alanda mafya yok ama organ olayına girdiğimizde mafyadan bahsediyoruz. Çok yanlış inanışlar var. İnsanlar şunu düşünüyor; ‘insanları kaçırıyorlar ve organlarını alıyorlar’. Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Hatta öyle ki, uyup uymayacağını bilmiyorsunuz ki, kaç kişiyi götüreceksiniz de deneyeceksiniz. Türkiye’de veya dünyada böyle bir haber hiç basına yansımıyor. ‘Onlarca kişi kaçırıldı, testler yapıldı sonra serbest bırakıldı’ gibi şeyler duymuyoruz. Çok sayıda şehir efsanesi var. Organ mafyası Türkiye’de var ama canlıları buluşturuyor. Sizin organa ihtiyacınız var, birisinin de paraya ihtiyacı var o organizasyonu sağlıyor. İnsan öldürerek organ alınması gibi bir durum ne Türkiye’de ne de dünyada yok.” dedi.
“Organ nakli ve bağışının caiz olduğu beyan edilmiştir”
Birçok kişinin kafasında oluşan soru işaretlerini Organ Bağışı ve Naklinin Manevi Yönü başlıklı konuşmasında cevaplayan İstanbul İl Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı Hasan Göndüz, “Kaygıların giderilmesi, doğru bilginin aktarılmasıyla alakalı. Bir insana fayda sağlamak, dinin temel esaslarındandır. İnsanların menfaati her zaman ön plana alınır. Çünkü, hayat değişmekte, coğrafi şartlar değişmekte ve birçok farklı olay ve durum insanın hayatına ve topluma yerleşmekte tüp bebek gibi, organ nakli gibi. Başkanlığımız ve Din İşleri Yüksek Kurulu, bu konuda bir durum ortaya geldiğinde tıp alanında, hukuk alanında yani hangi disiplinle alakalı bir konu ise oradaki akademisyen ve profesör hocalarımızla bir araya gelir, istişare eder ve insanın menfaatini ve temelde de dinin temel özelliklerini ilk aşamada kontrol ederek; Din İşleri Yüksek Kurulu şu sayılı kanun fetvası neticesinde diye açıklama yapılır. Organ nakli ve bağışı konusunda da aynı yol izlenerek bu şekilde caiz olduğu noktasında beyan edilmiştir.” şeklinde ifade etti.
Türk Kızılay Avrupa Kök Hücre Bağışçı Kazanım Uzmanı Nesrin Gürsul Akdağ ise ülkemizde kök hücre bağışının nasıl ilerlediği ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Akdağ:
“Kök hücre ihtiyacı olan hastayla donörü bir araya getiriyoruz. Kök hücre ihtiyacı olan hastaların aile içi taramaları yapılıp, uyum var mı yok mu bakılır. Eğer uyum söz konusu değilse bankaya bakılır; bazen hiç tanımadığınız biriyle yüzde 90 yüzde 100 uyum sağlanabiliyor. Eğer bankada uyum bulunmazsa en son ihtimalle yüzde 50 oranıyla anne ve babadan kök hücre nakline gidiliyor. Kök hücre nakli daha çok kemik iliği çalışmayan yani bağışıklığı sistemi çalışmayan ya da az çalışan hastalarda, lösemilerde, lenf kanserlerinde tedavi yöntemi olarak kullanılmakta.”